Lèvres de sang

Frédéric, sahile çökmüş harap bir kalenin fotoğrafını gördüğünde bastırdığı bir çocukluk anısı uyanır ve ilk adımı atar; geçmişin gölgeleri, takıntıya dönüşen bir arayışa dönüşür. Şehir hayatından kopuşu, kaybolmuş bir zamanın izlerini sürme isteğiyle birleşir; her adımda anılar daha da bulanıklaşır, gerçeğin sınırları silikleşir.

Bu yolculukta ona eşlik eden dört kadın vampir, hem rehber hem de siren olur; ölümün çekici soğukluğu ile geçmişin sıcağı arasında bir köprü kurarlar. Frédéric, deniz kıyısındaki harabeye ve orada yaşayan esrarengiz güzel kadına ulaşmaya çalışırken, aşk, arzı ve ölümsüzlüğün ince oyunu içinde kendini yeniden keşfeder.