Doğu Avrupa'da yeni bir çağın eşiğinde geçen hikâye, Güney bozkırlarının son seçkin savaşçılarının gölgesinde şekilleniyor. İskitlerin (Skiflerin) gururlu dönemleri geride kalmış, kalan az sayıdaki soyundan gelenlerse acımasız paralı katillere dönüşmüştür. Bu çorak topraklarda aile bağları, onur ve hayatta kalma iç içe geçer.
Lutobor, bölgedeki kabileler arasındaki kanlı çatışmaların içine sürüklenen bir savaşçıdır; sevdiğini ve ailesini korumak için tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Yolculuğunda rehberi, esir alınmış yaşlı bir İskit olur; kadim bilgeliği ve savaş tecrübeleri Lutobor'un hem düşmanlarıyla hem de kendiyle yüzleşmesini sağlar. İkili arasındaki gerilim ve karşılıklı güven arayışı hikâyeye insanî bir derinlik katar.
Kabilelerin ihanetleri, hain pusular ve acımasız çatışmalar arasında Lutobor'un içindeki savaşçı uyanır; her adımda geçmişin hayaletleriyle ve yeni dünyanın sert gerçekleriyle sınanır. Film, geniş bozkır manzaraları, sert dövüş koreografileri ve karakterlerin ahlaki ikilemleriyle epik bir atmosfer sunar. Aksiyon kadar karakter gelişimine de önem veren anlatı, izleyiciyi hem fiziksel hem de duygusal bir yolculuğa davet eder.
Sonunda Lutobor'un mücadelesi yalnızca ailesini kurtarmak değil, aynı zamanda bir kimliğin yok oluşuna tanıklık eden bir neslin onurunu geri kazanma çabası olur. Gösterişli sahneler ve içten dramatik anlar arasında dengelenen film, geçmişin ağırlığını ve geleceğin belirsizliğini güçlü bir görsellikle aktarır.