Doğu Avrupa’nın ıssız bir köyüne, İngiltere’de geçen bir ömürden sonra miras kalan kerpiç evini almak için dönen bir adamın hikâyesi; toprak, rutubet ve geçmişin ağırlığı filmde yoğun bir atmosfer oluşturur. Köy halkının sıcak ama mesafeli davranışları, evin köhne odaları ve yerel ritüellerle örülen görüntüler giderek tedirgin edici bir hal alır; her küçük ayrıntı baş kahramanın aidiyet duygusunu ve belleğini sınar.
Giderek açığa çıkan sır, yalnızca evin taşlarına değil aynı zamanda aile bağlarına, kuşaklar boyu saklanan suçluluklara ve unutulmuş kötülüklere de dokunur. Yönetmenin kamerası, kırsal peyzajın yalnızlığını ve insan yüzlerindeki çatlakları hassas bir şekilde yakalarken, film gerilim ile içsel çözülmeyi ustalıkla harmanlayarak izleyiciyi hem görsel hem de duygusal bir yolculuğa çıkarır.