Şöhreti ve dehşetiyle gazetecilik kariyerini şekillendiren bir yazar, Finster adını tarihe yazdıran seri katilin izlerini anlattıktan sonra şehirden uzak, daha sakin bir hayat arayışına girer. Yeni mahallesinde sessizlik ve rutin, geçmişin gölgesini uzaklaştıracak gibi görünür; fakat yazarın yazdığı hikâyeler kadar keskin ve iz bırakan bir gerçek, çok geçmeden kapısına dayanır. Filmin atmosferi, kırılgan huzurun altında yükselen tedirginliği işlerken izleyiciyi hem psikolojik bir gerilim hem de vicdan muhasebesine davet eder.
Şiddetin coğrafi sınır tanımadığını ve travmanın nesilden nesile bulaşabildiğini ortaya koyan yapım, Finster’in efsanesinin sadece haber başlıklarında kalmadığını, insanların hayatlarına sızan bir bulaşıcı gölgeye dönüştüğünü gösterir. Karakterin geçmişiyle yüzleşmesi hem kişisel bir hesaplaşma hem de toplumun karanlık yönlerini ifşa eden bir keşif yolculuğudur; her ipucu izleyiciyi daha da içine çeken bir gerilim ağı örer.